Kolorektal Kanseri (Kolon ve Rektum)

Kolorektal Kanserler (Kolon ve Rektum Kanserleri)

Kolorektal Kanseri Korunma


Kolorektal kanserler, çıkan, yatay giden ve inen kolon ile rektumun içini döşeyen epitelde oluşurlar. Epitelyum zarında yıpranan ve ölen hücrelerin yerine, çoğalarak yeni hücreler ya­pılır. Uzun süre risk faktörlerine maruz kalmanın etkisiyle bu çoğalan hücreler kanser hücrelerine dönüşebilir. Bu hücreler ço­ğalarak en az 5-10 yıl içerisinde 1-2 cm'ye ulaşırlar. Riskleri bi­lerek bunlara engel olmak; böylece %70 oranında bu hastalığa yakalanmamak mümkündür.

Kolon Kanserinden Korunmak İçin Öğütler

1. Kolorektal kanser için konulmuş tarama muayenelerine 50 ya­şında başlayın. Özellikle ailesinde kolorektal kanser veya adeno-matöz polipler bulunanlar varsa her yıl gizli kan aratın ve tara­maları daha önceden başlatın. Kolonoskopi yaptırarak, ülseratif kolit ve Crohn hastalığını tedavi ettirin.
2. Her gün 30 dakika kadar aktif hareket edin, sağlıklı kilonuzu ko­ruyun.
3. Her gün folik asitli bir vitamin alın.
4. Sigara ve içki içmeyin.
5. Kırmızı eti az yiyin.
6. Günde 3 öğün değişik sebzelerden yemeye çalışın. Özellikle turpgiller, ıspanak, salata, soğan ve sarımsak yiyin.
7. Eğer kalsiyumlu bir gıda alamıyorsanız, D vitaminli bir kalsi­yum tableti alabilirsiniz.

kolorektal kanser geç yaşlarda artmakta ve erkeklerde kadınlara oranla biraz daha fazla görül­mektedir.

Riski Artıran Faktörler

Fazla kilolar: Özellikle karın bölgesi şişmanlığı, yaşla artarak %50-80 oranında kolorektal kanser riskini artırır. İnsüline benzer olan büyüme faktörü, programlanmış hücre oluşumuna (apop-tosis) engel olarak kanserin gelişmesine neden olabilir.
Alkol: Günde bir bardak likör veya bir şişe bira veya bir bar­dak şarap kolorektal kanser riskini artırır.
Kırmızı et: Ayda bir defa kırmızı et yiyenlere kıyasla her gün bir öğün kırmızı et yiyenler iki misli kolorektal kansere yakalan­ma riski taşırlar.
Sigara: Adenomatöz polipleri ve kanser riskini artırır.

Kolon ve Rektum Kanserleri Riski Azaltan Faktörler

Tarama: Kanser öncesi bozuk dokular (prekanseröz lezyon-lar) çıkarılır ve erken tanıyla kanser iyileştirilir. Amerikan kanser derneğinin (ACS) tarama ile ilgili bildirisi:
1.50 yaşma gelmiş herkese, feçeste yıllık gizli kan testi yapıl­malıdır.
2. Her 5 yılda bir fleksible sigmoidoskopi ile kolonlar taran-malıdır.
3. Bazı kişilere yıllık fleksible sigmoidoskopi ve gizli kan tes­ti yapılmalıdır.
4. Risk faktörü taşıyan bazı hastalara çift kontrastlı baryum lavmanı yapılmalıdır.
5. Her 10 yılda bir ve risk faktörü taşıyanlara 2-5 yılda bir ko-lonoskopi yapılmalıdır.

Fiziksel aktivite: Kolorektal kanser riskini azaltır (%50 düşü­rür). İnsülinin kanda azalmasıyla kolon epitelyumu çoğalmasını azaltır ve ayrıca prostaglandin seviyelerini, bağışıklık sistemini ve asit metabolizmasını değiştirerek, kanser riskini azaltır. Pri-mer safra kesesi asitleri, karaciğer vasıtasıyla kolesterolden sen­tez olurlar. Sekonder (ikincil) asitlerse incebağırsak bakterileriy-le aktive olarak safra meydana getirebilirler. Bu asitler tümör oluşturabilirler.

Folik asit: Alkoliklerde folik asit seviyesi düşer ve bu neden­le tümör oluşabileceği gösterilmiştir. Bundan dolayı günde 0.4 mg kadar folik asit alınmalıdır.

Sebzeler: Riskle ilgili görülmekle beraber brokoli, lahana ve brüksel lahanası gibi turpgiller, hububat ve yeşil sebzeler (ıspa­nak, yeşil soğan, pırasa, yeşil salata gibi) kanser riskini azaltırlar. Sebzeler yalnız kanser oluşumunu azaltmakla kalmaz, kalp has­talıkları ve inme gibi ölümcül hastalıkları da azaltırlar.

Menopoz sonrası hormonlar: Kullanan kadınlar kullanma­yanlara kıyasla %20 daha az kanser riskine sahiptir. Ancak me­me kanseri riskini artırdığı iddiasından dolayı bu ilaçları kullan­mayanlar çoğunluktadır.

Aspirin ve diğer antienflamatuar ilaçlar: Kanser riskini azalt­maktadır.

Değişmez Faktörler

Yaş: Kolorektal kanserlerin %90'ı 50 yaşından sonra görül­mektedir. Ortalama yaş 72'dir.
Enflamatuar bağırsak hastalığı: Kalınbağırsak hastalığı olan ülseratif kolit ve Crohn hastalığı, kansere neden olmaktadır.

Adenomatöz polipler: 70 yaşındaki hastaların %50'sinde adeno polipler vardır. Adenomalarm çoğu kansere dönüşmez. Fakat adenomatöz poliplerin kansere dönüşmeleri yüksek oran­dadır. Bir tane dahi bulunsa 3-5 senede bir kolonoskopi yapılma­lıdır.

Adenomatöz polipler veya kolorektal kanser geçirmiş olan­lar: Aile fertlerinde, bunların kanserleşmesi riski 2-6 kat daha fazladır. Bunun sebebi aile genleri ve ailenin yaşam biçimidir.

Genetik koşullar: Ailevi adenomatöz polipler ve herediter polipozisi olmayan kolon kanserleri genetik hastalıklardır. Aile­vi adenomatöz poliplerin hemen hemen %100'ü kansere neden olur. Hem ailevi adenomotöz polipler ve hem de polipozisi ol­mayan bir şahısta kolon kanseri görülmesi nadirdir. Bu genetik durumlar kolon kanserlerinin %5-8'ini oluştururlar.

Uzun boy: Birkaç prospektif ve cohort çalışma, boyu uzun olanlarda kolon kanserine daha sık rastlandığını göstermiştir.

Araştırılmakta Oları Risk Faktörleri

Bunlar ırk ve lifli beslenmeyle ilgili faktörler, diyetteki yağ, yüksek sakkarozlu diyet, sarmısak ve doğum kontrol haplarıdır.
Irkla ilgili olanlar: Beyaz ırkta Afrika kökenlilere oranla ko­lon kanseri ihtimali ve ölümlü vaka daha azdır. Sosyoekonomik durumları, yaşam biçimi faktörleri ve tümör biyolojisi rol oyna­yabilir.

Lif: Son yapılan çalışmalar lif ile kolorektal kanser arasında bir bağlantı gösterememiştir.
Diyetteki yağlar: Hayvanlar üzerinde yapılan uluslararası ça­lışmalar yağların kanser oluşumunda kolaylaştırıcı etki yaptığını göstermiştir. Ama insanlarla yapılan çalışmalar bunu tam olarak gösterebilmiş değildir. Daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.

Yüksek sakkarozlu diyetler: Kolorektal kanseri artırdığı gös­terilmekle beraber çalışmalar yeterli değildir.
Sarmısak: Birkaç çalışma sarımsağın, adenomatöz polip ve kolon kanseri oluşumunu azalttığını göstermiştir. Çiğ ve pişmiş sarmısaktan aynı sonuçlar alınmıştır. Sarmısak yüksek flavinal ve organosülfür bileşikleri ihtiva eder ki bunlar da antibakteri-yel ve antikanserojen etkiye sahiptir.

Doğum kontrol hapları: Doğum kontrol haplarmdaki östrojen, safra asidi salgılanması ve insülinin büyüme faktörünü azaltarak kanser riskine neden olabilirler. Birçok çalışma kanser oluşumuna dair bilgi vermemekle beraber birkaçı bu sonucun istatistiki olarak önemini belirtmiştir. Bu konu henüz çözülmüş değildir.

Kolon ve Rektum Kanseri Erken Tanı

Epitelin (mukozanın) çoğalmaya başlaması esnasında bazı hücreler uzun yıllar sonra mutasyona uğrarlar ve bazı hücreler kanser hücrelerine dönüşür. Evre I'in başlangıcında in situ (IS) tümörleri görüyoruz. Bunlar mukoza içinde kalırlar ve yüzeyde ülserasyona pek sebep olmadıkları için, gizli kanamaya neden olmayabilirler. Fakat tümör zamanla biraz daha büyürse yani tü­mör mukozayı aşıp submukoza tabakasına geçmişse kanama ar­tar ve yıllık feçes muayenelerinde görülmeye başlar. Evre II'de tümör, muskularis propria'ya kadar ilerlemiştir ancak henüz lenf düğümlerine sıçramamıştır. Bu üç evre de erken evre sayıla­bilir. Evre IIA'ya kadar olan tümörler, erken evre olarak kabul edilmektedir.

Adenomatöz poliplerden çıkan tümörlerde erken kanama so­nucu gizli kan testi pozitif olur. Hasta, karında ağrı, günde 1 defadan fazla dışarı çıkma gibi şikâyetler çekmeye başlar ve kabızlık oluşabilir. Doğrudan doğruya tümör gelişmeye başla­yanlarda kanama daha sıktır ve ağrılar geç başlar, diyare (ishal) görülebilir. Sağdan çıkan kolonda, transvers kolonda ve inen kolonda ağrılar meydana geldiğinde geç kalınmış olabilir. Mutlaka tarama yaptırılmalıdır.

Bunlardan birincisinde kolorektal kanserin gayet rahatlıkla lokal cerrahiyle çıkarılabileceğini biliyoruz. Hasta daha sonra hiçbir ilaç verilmeden evine gönderilir. Fakat bundan sonraki evrelerde çıkacak olursa, o zaman daha büyük cerrahi müdaha­leler ve sonrasında kemoterapi ve lokal radyoterapi gerekir.

Kaim bağırsağın son kısmı olan rektum kanserindeyse gaitanın üzerinde açık kırmızı renkli kanama görülebilir ve gaitada mu­it Şişkinlik ve ıkıntı hissi hastayı rahatsız eder. CEA (Karsino-Embriyonik-Antijen) yükselir. 5 yıl hayatta kalma Tl'de %74-98; T2'de ise %65-89 oranındadır. Beş yıl başka tedavi yapıl­madan ve hiçbir şikâyeti olmadan yaşayan bir hasta iyileşmiş sayı­lır.

0 yorum: